Endonezya içindeki terpaksa ne anlama geliyor?

Endonezya'deki terpaksa kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte terpaksa'ün Endonezya'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

Endonezya içindeki terpaksa kelimesi zorlamak, yapmak, etmek, olmak, almak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

terpaksa kelimesinin anlamı

zorlamak

(coerce)

yapmak

(cause)

etmek

(cause)

olmak

(have)

almak

(have)

Daha fazla örneğe bakın

Akan tetapi, pekerjaan semacam itu membuka peluang bagi seseorang untuk berutang darah andaikan dia terpaksa menggunakan senjatanya.
Bununla birlikte silah kullanmayı gerektiren bir durum olduğunda böyle bir iş, kişiyi kan suçu altına girme riskine sokabilir.
Inilah migrasi paksa yang dapat diakibatkan oleh penggurunan.
Bu çölleşmenin yol açabileceği mecburi göçün bir çeşiti.
17 Jika aku melakukan ini dengan rela,+ aku mendapat upah;+ tetapi jika aku melakukannya dengan terpaksa, halnya sama, ada kepengurusan+ yang dipercayakan kepadaku.
+ 17 Eğer bunu gönülden+ yaparsam karşılığım olur;+ gönülsüzce yapsam bile, biliyorum ki, emanet aldığım kâhyalık görevini+ yerine getirmeliyim.
Akhirnya, atas desakan salah seorang hakim, sang jaksa agung terpaksa mengakui, ”Saya tidak dapat mengatakan dengan yakin bahwa seseorang dapat sepenuhnya melarang orang lain memencet bel atau mengetuk pintu.”
Yargıçlardan birinin üstelemesi sonucunda, başsavcı en sonunda şunu kabul etmek zorunda kaldı: “Kanımca, birinin bir kapı çalması doğrudan yasaklanamaz.”
PERAWAT Nah, Tuan, nyonya saya adalah wanita paling manis. -- Tuhan, Tuhan! ketika ́Twas hal bicaranya sedikit, - O, bangsawan there'sa di kota, satu di Paris, yang akan paksaan pisau tergeletak di atas kapal, tapi dia, baik jiwa, miliki sebagai lebih suka melihat seekor katak, kodok yang sangat, seperti yang melihatnya.
HEMŞİRE Şey, efendim, benim metresi tatlı bayan. -- Tanrım, Tanrım! biraz prating şey, TWAS - O, şehirde There'sa soylu, paso bir Paris, gemide bıçak yatıyordu; ama, iyi ruh lief bir kurbağaya, bir çok kurbağası gördüğünüz gibi, onu görmek.
Sejak tentara Hitler menginjakkan kaki di Austria, kegiatan perhimpunan dan pengabaran Saksi-Saksi Yehuwa terpaksa dilakukan dengan diam-diam.
Hitler’in askerleri Avusturya’yı işgal eder etmez, Yehova’nın Şahitleri ibadetlerini ve duyuru faaliyetlerini gizlice yürütmek zorunda kaldılar.
Sapi tersebut diambil secara paksa.
Kümes Hayvancılığı yoğun şekilde yapılmaktadır.
DEWASA ini, hampir tidak ada penderita sakit gigi yang terpaksa menggunakan jasa penipu seperti itu.
BUGÜN diş ağrısı çeken kişiler genelde böyle dolandırıcılara başvurmak zorunda kalmıyor.
kau telah dipaksa untuk disadap dan berbicara tentang aku seperti aku sendiri, subjek laboratorium pribadimu.
Beni dikizledin, gözetledin, hakkımda dedikodu yaptın sanki senin laboratuvar deneğinmişim gibi.
Menurut penulis John Ryan, Molossia adalah "hobi yang dipaksakan ke tingkat kesekian."
Yazar John Ryan, Molosya'yı abartılmış bir hobi olarak nitelemektedir.
Jangan paksakan dirimu!
Kendini bu kadar hırpalama.
1973 - Teroris Palestina membajak sebuah pesawat jet maskapai penerbangan Jepang tujuan Amsterdam ke Jepang dan dipaksa untuk mendarat di Dubai.
1973 - Filistinli militanlar, Amsterdam'dan Japonya'ya giden Japon havayollarına ait bir yolcu uçağını kaçırarak Dubai'ye indirdiler.
Statistik tentang penduduk pribumi hari ini, lebih dari satu abad setelah pembantaian di Wounded Knee, mengungkapkan peninggalan kolonialisasi, perpindahan penduduk paksa, dan pelanggaran perjanjian.
Bugünkü Yerli nüfusuyla ilgili istatistikler, Wounded Knee'deki katliamdan yüz yıldan fazla zaman geçtikten sonra, sömürgeciliğin, tehcirin ve ihlâl edilen antlaşmaların mirasını ortaya koyuyor.
Tapi jika uangnya belum ada sampai hari jumat saya terpaksa harus menyita mobil anda.
Ama eğer Cuma gününe kadar ödeme yapmazsanız gelip arabalarınıza el koymak durumunda kalacağım.
Ia menambahkan, ”Hendaklah masing-masing melakukan sebagaimana yang telah dia putuskan dalam hatinya, tidak dengan enggan atau di bawah paksaan, karena Allah mengasihi pemberi yang bersukacita.” —2 Korintus 9:5, 7.
Şunları ekledi: “Hüzünle yahut mecburiyetle değil, herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; çünkü Allah sevinç ile vereni sever.”—II. Korintoslular 9:5, 7.
Setelah insiden ini, saya ditahan, dicobai, dan dijatuhi hukuman penjara selama 25 tahun di sebuah kamp kerja paksa.
Bu olayın ardından tutuklandım, yargılandım ve bir çalışma kampında 25 yıl hapse mahkûm edildim.
Etiskah jika sejumlah kecil pemenang hidup bergelimang harta sementara sebagian besar orang yang kalah terpaksa hidup dalam kemiskinan yang memalukan?’
Mücadeleyi kaybeden çok daha büyük sayıdaki insan alçaltıcı bir yoksunluğa itilirken, kazanan bir avuç insanın ölçüsüz bir servetten yararlanması ahlaka uygun mudur?’
Aku akan menunggu sebisanya, tapi kalau aku terpaksa bertindak, aku akan bertindak.
Elimden geldiğince beklemeye çalışacağım ama iş ciddiye binerse daha fazla duramam.
Bicara tentang program, sekolah dimulai pagi- pagi sekali. karena ini aku dipaksa untuk bangun sekitar jam 7 pagi.
Bundan ötürü her sabah 7 ́de kalkmak zorundaydım.
Saya juga terpaksa pindah dari rumah yang nyaman ke apartemen kecil di daerah yang rawan.”
Ayrıca, eskiden rahat bir evde otururken şimdi tehlikeli bir bölgede küçük bir dairede yaşamaya mecburum.”
Tapi kami harus melakukan perlawanan jika terpaksa.
Ama eğer zorunda kalırsak kendimizi savunuruz.
Aku tak bisa paksa Declan lakukan hal benar sementara aku sendiri tak melakukannya.
Ben doğru olanı yapmamışken Declan'dan doğru olanı yapmasını bekleyemem.
(1 Tesalonika 2:7, 8) Bila terdapat keakraban semacam itu, kawanan yang berbahagia, yang dimotivasi sepenuhnya oleh kasih akan Allah, akan menanggapi pengarahan tanpa paksaan dan akan berupaya sebaik-baiknya dalam dinas yang penuh kerelaan kepada-Nya.—Bandingkan Keluaran 35:21.
(I. Selânikliler 2:7, 8) Böyle bir yakınlık olduğunda, tamamen Tanrı sevgisi tarafından yöneltilen mutlu bir sürü, yönlendirmelere zorlanmadan olumlu karşılık verip O’na hizmet etmek için seve seve elinden geleni yapacaktır.—Çıkış 35:21 ile karşılaştırın.
Cara kita bertindak, bahkan jika dipaksa pada mulanya, mempengaruhi perasaan batin dan mengubah hati
Başlangıçta zorlama ile bile olsa, davranış tarzımız iç duygularımızı etkiler ve yüreğimizi değiştirir
Akhirnya saya terpaksa menerima faktanya: Saya belum diundang.
Sonunda gerçeği kabullenmeye mecbur kaldım: Davet edilmemiştim.

Endonezya öğrenelim

Artık terpaksa'ün Endonezya içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını Endonezya içinde arayabilirsiniz.

Endonezya hakkında bilginiz var mı

Endonezyaca, Endonezya'nın resmi dilidir. Endonezya dili, 1945'te Endonezya'nın bağımsızlık ilanıyla resmen tanımlanmış standart bir Malay dilidir. Malayca ve Endonezyaca hâlâ oldukça benzerdir. Endonezya dünyanın en kalabalık dördüncü ülkesidir. Endonezyalıların çoğunluğu, neredeyse %100'lük bir oranla akıcı Endonezyaca konuşur ve bu da onu dünyanın en yaygın konuşulan dillerinden biri haline getirir.