İngilizce içindeki is that so ne anlama geliyor?

İngilizce'deki is that so kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte is that so'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki is that so kelimesi -dır, -dir, -dur, -dür, mı, mi, mu, mü, -ır, -ir, -ur, -ür, -dır, -dir, -dur, -dür, -dır, -dir, bulunmak, mevcut olmak, var olmak, bulunmak, -dır, -dir, olmak, yaşında olmak, -yor, -ecek, -acak, -ındı, -indi, tutarında olmak, tutmak, gitmek, bulunmak, ol, hissetmek, -dır, -dir, olmak, herşey bittikten sonra, olduğu gibi, bu durumda, şimdiki haliyle, karşınızda, nasıl oluyor da, nasıl olur da, olduğu gibi, geç bile, adım, ne haber, nasıl gidiyor, (gerçeği, vb. hoşa gitmese de) olduğu gibi söylemek, açık açık söylemek, yani, yani, şöyle ki, bir şey değil, var, işler, vb. göründüğü gibi değil/bu işin içinde başka bir iş var, şüpheniz olmasın, kuşkunuz olmasın, şüphesiz, kuşkusuz, işte geldi, buraya kadarmış, vakit nakittir, ayrıca, nerede, vah bana anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

is that so kelimesinin anlamı

-dır, -dir, -dur, -dür

(be: present indicative) (olmak/geniş zaman)

She is a genius.
O, bir dahidir.

mı, mi, mu, mü

(be: used in questions) (soru eki)

"Is this your car, sir?" the police officer asked.

-ır, -ir, -ur, -ür

auxiliary verb (be: singular passive)

He is accused by his boss of theft.

-dır, -dir, -dur, -dür

intransitive verb (nature)

My mother is short.

-dır, -dir

intransitive verb (state) (durum bildirir)

Barry is ill. // Audrey is hungry. // Tania is right.
Barry hastadır.

bulunmak, mevcut olmak, var olmak

intransitive verb (exist)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
There is a woman of 101 in the house opposite.

bulunmak

intransitive verb (be located) (yer)

The butter is on the table.
Tereyağı masanın üstündedir.

-dır, -dir

intransitive verb (event: occur) (zaman)

The play is at eight o'clock.
Oyunun başlama saati sekizdir.

olmak

intransitive verb (equates two noun phrases)

She is a police officer.

yaşında olmak

intransitive verb (condition: age)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Robert is ten years old.

-yor

auxiliary verb (with present participle: continuous) (şu anda)

Teresa is eating her dinner at the moment.
Şu anda yemek yiyor.

-ecek, -acak

auxiliary verb (with present participle: future) (gelecek zamanı bildirir)

We are playing tennis this weekend.
Bu haftasonu tenis oynayacağız.

-ındı, -indi

auxiliary verb (with past participle: passive) (geçmiş zaman, edilgen)

My wallet was stolen yesterday.
Dün cüzdanım çalındı.

tutarında olmak, tutmak

intransitive verb (cost)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
It is seven dollars. That will be ten pounds, please.

gitmek, bulunmak

intransitive verb (have been: go, gone) (bir yere, bir yerde)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I have been to Rome.
Roma'ya gitmiştim (or: Roma'da bulunmuştum).

ol

intransitive verb (imperative)

Be quiet! Be reasonable!

hissetmek

intransitive verb (feel)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
I'm dizzy after that rollercoaster ride.

-dır, -dir

intransitive verb (time) (saat)

It's half past eight.

olmak

intransitive verb (weather) (soğuk, sıcak)

It's cold today; you'll need your hat and gloves.

herşey bittikten sonra

expression (ultimately)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
After all is said and done, the decision to have a baby is a personal one.

olduğu gibi

adverb (in its current state)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
The TV is sold 'as is', there is no implicit nor explicit warranty.

bu durumda

adverb (colloquial (as the situation stands)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
As it is, we'll be lucky to arrive before dark!

şimdiki haliyle

adverb (in its current state)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
We'll have to make do with the vehicle we have, as it is.

karşınızda

expression (presenting [sth], [sb])

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
"Good evening," said the presenter, "here is the news."

nasıl oluyor da, nasıl olur da

(explain why)

How is it that all of your hats are black?

olduğu gibi

(reality, the way life is)

You might think it's unfair that you didn't get the job, but that's just how it is.

geç bile

expression (informal (it is overdue)

It seems like spring has finally arrived, and it is none too soon for me.

adım

(I am called, I am known as)

My name is Joe.

ne haber, nasıl gidiyor

interjection (informal (not surprised)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
Yes, you're late again—so what else is new?

(gerçeği, vb. hoşa gitmese de) olduğu gibi söylemek, açık açık söylemek

verbal expression (informal (be honest and direct)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Okay, I'll tell it like it is, but I don't think you'll like it.

yani

adverb (i.e., in other words)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
Sam will inherit the property when he reaches the age of legal majority; that is, when he is 18 years old.

yani, şöyle ki

adverb (in other words)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
I'm sorry. That is to say, I won't do it again.

bir şey değil

expression (formal (You're welcome.)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
"Thank you for cooking us such a wonderful dinner." "The pleasure is all mine."

var

expression (indicating [sth] singular) (tekil)

There's a bank just across the street.

işler, vb. göründüğü gibi değil/bu işin içinde başka bir iş var

expression (This is not what it seems.)

The carpet's wet – there's more to this than meets the eye.

şüpheniz olmasın, kuşkunuz olmasın

interjection (it is indisputable)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
He's an evil man; there is no question.

şüphesiz, kuşkusuz

expression (it is indisputable that)

(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").)
There is no question many citizens resent paying taxes.

işte geldi

expression (here is the awaited thing)

This is it. I see my suitcase in the luggage carousel at last.

buraya kadarmış

expression (this is the end)

This is it; it's my last day in England.

vakit nakittir

interjection (don't waste time)

Wake up, you guys! Time is money!

ayrıca

adverb (moreover, in addition)

(edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").)
The food served in that restaurant is not very good and, what is more, it's overpriced.

nerede

(in what location is)

Where is the nearest highway heading north?

vah bana

interjection (expressing self-pity)

(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.)
I have such a tremendous amount of work: woe is me!

İngilizce öğrenelim

Artık is that so'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.