İngilizce içindeki ordering ne anlama geliyor?
İngilizce'deki ordering kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte ordering'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki ordering kelimesi emretmek, ısmarlamak, söylemek, sipariş vermek, emir, komut, buyruk, emir, sıra, düzen, tertip, nizam, (sosyal) düzen, asayiş, kural, düzen, sipariş, buyruk, ferman, cemiyet, topluluk, mertebe, sipariş, rütbe işaretleri, kalite, tür, çeşit, tip, talimat, direktif, tarikat, takım, üslup, papazlığa atanma töreni, papazlık dereceleri, emir vermek, emretmek, emretmek, düzenlemek, tembih etmek, patronluk taslamak, karşılanmamış sipariş, kontrolden çıkmak, sıraya, düzgün, uygun, -si için, için, diye, için, -mek için, diye, kanun ve nizam, kanun ve düzen, sipariş üzerine yapılmış, ısmarlama, posta ile sipariş, para havalesi, posta havalesi, posta çeki, sipariş formu, bozuk, arızalı, uygunsuz, uygunsuz davranışlı, bozuk, arızalı, ihlal eden, hiyerarşi, sipariş vermek, sipariş formu, sıraya koymak, sıraya sokmak, düzene sokmak, düzene koymak, düzeltmek, yasaklama emri, düzene sokmak, düzene koymak, ödeme emri, daimi sipariş, evde kalın emri, olmayacak iş anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
ordering kelimesinin anlamı
emretmektransitive verb (command) (birisine bir şey yapmasını) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm ordering you to put that money back and apologize. O parayı yerine koyup özür dilemeni emrediyorum. |
ısmarlamak, söylemektransitive verb (request) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We should order another bottle of wine. Bir şişe daha şarap ısmarlayalım. |
sipariş vermekintransitive verb (request food or drink) (yiyecek, içecek istemek) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Have you ordered yet? Sipariş vermiş miydiniz? |
emir, komut, buyruknoun (mandate, command) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Whose orders are these? |
emirnoun (military: command issued) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The general's order was to attack immediately. |
sıranoun (succession) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He listed off their names in alphabetical order. İsimleri alfabetik sıraya göre düzenledi. |
düzen, tertip, nizamnoun (arrangement) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Are these books in any particular order? Bu kitaplar herhangi bir düzene göre mi raflara yerleştirilmiş? |
(sosyal) düzennoun (social structure) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The Second World War gave rise to a new world order. İkinci Dünya Savaşı, yeni bir dünya düzenini beraberinde getirdi. |
asayiş, kural, düzennoun (rule of law) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Society cannot function without order. Toplum, asayiş olmadan yürümez. |
siparişnoun (request: in restaurant, etc.) (restoran, vb.) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Has the waiter taken your order? Garson siparişinizi aldı mı? |
buyruk, fermannoun (decree) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) By order of the King, the prisoners were set free. |
cemiyet, topluluknoun (society) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He joined an order of Freemasons. |
mertebenoun (rank) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The lower orders of society always suffer most from war. |
siparişnoun (document: request to purchase) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I have sent you my order for a new table. |
rütbe işaretlerinoun (rare (military insignia) (askeri) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) He wore his orders proudly on the breast of his jacket. |
kalitenoun (quality) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Their cooking is of the highest order. |
tür, çeşit, tipnoun (kind) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I don't like behaviour of that order. |
talimat, direktifnoun (law: directive) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The judge issued an order requiring him to pay the debt in full. |
tarikatnoun (religious group) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) St Francis established the order of friars named after him in 1209. |
takımnoun (biology: grouping) (biyoloji) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Foxes and bears are of the same order, but not the same family. |
üslupnoun (architecture) (mimari) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) This book has pictures of the Ionic, Doric and Corinthian orders. |
papazlığa atanma töreniplural noun (Christianity: rite of ordination) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
papazlık dereceleriplural noun (Christianity: clergy ranks) (çoğul isim: Birden fazla varlığı ya da kavramı ifade eder.) |
emir vermek, emretmekintransitive verb (issue orders) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He prefers to order than to obey. |
emretmektransitive verb (decree) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The judge ordered that he stay away from the victim. |
düzenlemektransitive verb (arrange) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He ordered the files according to date. |
tembih etmektransitive verb (prescribe) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The doctor ordered a week's bed rest. |
patronluk taslamakphrasal verb, transitive, separable (informal (be bossy towards) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Don't try to order me around; you aren't my boss. |
karşılanmamış siparişnoun (order for [sth] out of stock) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) If your item is not in stock, the company will place a back order for you. |
kontrolden çıkmakverbal expression (be jumbled) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The professor's notes had got out of order and he was having trouble giving his lecture. |
sırayaadverb (in the correct arrangement) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Please put the cards in order. Could you put these files in order, please? |
düzgünadjective (arranged in the correct way) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The office manager wanted to make sure that everything was in order. |
uygunadjective (appropriate, required) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Security agents looked at my papers and told me that all was in order. |
-si içinexpression (so that [sth] happens) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) In order for sales to be strong, our department needs to work hard this month. |
için, diyeconjunction (so that) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) The company is designing each store in order that customers may shop comfortably and conveniently. |
içinpreposition (for the purpose of) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) You don't need a degree in order to work as an escort. In order to travel abroad, you must have a valid passport. |
-mek için, diyepreposition (so as to) (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) I went to the shop in order to buy some milk. |
kanun ve nizam, kanun ve düzennoun (social discipline) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The government sent troops to restore law and order to areas where violence had broken out. |
sipariş üzerine yapılmış, ısmarlamaadjective (custom made) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Clothes that are made to order ought to fit better than off-the-rack clothes. Service is slow because each dish is made to order. |
posta ile siparişnoun (shopping by post) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mail order has seen stiff competition from online merchants in the Internet age. |
para havalesinoun (initialism (money order) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
posta havalesinoun (initialism (mail order) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
posta çekinoun (US (finance: check) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Please send your payment by check or money order. Many companies sell money orders, but only the postal service sells postal orders. |
sipariş formunoun (document requesting a purchase) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I'll need to fill out an order form for more printer cartridges. |
bozuk, arızalıadjective (not functioning) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The furnace is out of order, so I've called a repairman. |
uygunsuzadjective (figurative, slang (behavior: inappropriate) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Terry's rude comments about your brother were out of order. |
uygunsuz davranışlıadjective (figurative, slang (behaving inappropriately) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) You were out of order last night; I think you need to call our guests today to apologise. |
bozuk, arızalıadjective (jumbled) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I dropped my manuscript and now the pages are all out of order. |
ihlal edenadjective (court: in breach) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) The judge ruled the prosecutor's question out of order. |
hiyerarşinoun (figurative, colloquial (hierarchy) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) My first job at the office was making the tea. I was at the bottom of the pecking order. |
sipariş vermekverbal expression (make request to purchase [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Please call the Chinese restaurant and place an order for hot and sour soup. |
sipariş formunoun (document requesting to buy [sth]) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) We have received your purchase order and will dispatch the goods immediately. |
sıraya koymak, sıraya sokmakverbal expression (arrange correctly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The pages of the manuscript were muddled up so I had to put them in order. |
düzene sokmak, düzene koymak, düzeltmekverbal expression (make correct) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Before he died, my father was careful to put all his affairs in order. |
yasaklama emrinoun (law: injunction) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) She got a restraining order against her ex-boyfriend. |
düzene sokmak, düzene koymakverbal expression (arrange properly) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My grandmother set all her affairs in order shortly before she died. |
ödeme emrinoun (regular direct bank payment) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I created a standing order with my bank to pay my landlord every month. |
daimi siparişnoun (order in effect on ongoing basis) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I had a standing order with the bakery for a dozen croissants every Saturday. |
evde kalın emrinoun (mainly US (government instruction: mass quarantine) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
olmayacak işnoun (figurative (challenging task) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Translate 300 legal pages in three days? That's a pretty tall order. |
İngilizce öğrenelim
Artık ordering'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
ordering ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.