İngilizce içindeki through ne anlama geliyor?
İngilizce'deki through kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte through'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İngilizce içindeki through kelimesi -den, içinden, -den, boyunca, süresince, -den -e kadar, nedeniyle, sebebiyle, bitmiş, sona ermiş, mahvolmuş, bitmiş, tamamlamış olmak, bir uçtan bir uca, baştan sona, -den geçerek, boyunca, süresince, boyunca, durmadan, doğruca, yoluyla, bıkmak, bıkmak, usanmak, ilişkisini bitirmek, hamle/atılım yapmak, ayakta tutmak, belli olmak, gerekeni yapmak, hayal kırıklığına uğratmamak, başarılı olmak, atlatmak, alt seviyedeki verilere erişim sağlamak, -e odaklanmak, başarısız olmak, sonunu getirmek, sonunu getirmek, sonunu getirmek, topun gidiş yönünü takip etmek, üstesinden gelmek, altından kalkmak, tamamlamak, ulaşmak, ulaşmak, anlamasını sağlamak, kullanıp bitirmek, izin verilmek, gerçekleştirmek, göz gezdirmek, sayfalarını karıştırmak, görüp geçirmek, -den bakmak, görmezden gelmek, incelemek, hayatta kalmak, zorla kabul ettirmek, dayatmak, dayatmada bulunmak, tamamını okumak, senaryoyu okumak, gözden geçirmek, kolayca yapmak, zar zor başarmak, zar zor başarmak, sonuna kadar götürmek, yeterli olmak, boyunca, delip geçmek, yarıp geçmek, göz gezdirmek, bakmak, karıştırmak, kazarak ilerlemek, tamamlamak, kontrolden geçirmek, fazla çaba harcamamak, derinlemesine incelemek, hızla akmak, kesmek, kesmek, kestirmeden gitmek, paket servisi olan restoran, arabaya servis, dikkatlice ilerlemek, hızla sayfalarını çevirmek, zaplamak, topun gidiş yönünü takip etme, sonunu getirme, akıtmak, sevk etmek, geçmek, çekmek, geçmek, arayıp taramak, tavan yapmak, gerçekleştirmek, bilemek, ormanda ilerlemek, içinden geçmek, içinden geçmek, duvardan geçiş, geçiş yeri, düz geçiş, koridor, aynen iletilen masraf, müşteriye yansıtılan masraf, müşteriye yansıtılan, gelir vergisinden muaf, doğrudan, düz, bağlamak, bağlamak, kazıklanmak, servet ödemek, ağır ağır ilerlemek, dürterek sokmak, namlu temizleyici, maruz bırakmak, tabi tutmak, eğitimini finanse etmek, geçirmek, geçirmek, bağlamak, bağlamak, araştırmak, aramak, sayfaları aceleyle çevirmek, altüst etmek, dalga dalga yayılmak, gözden geçirme, içini görmek, kanmamak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
through kelimesinin anlamı
-den, içindenpreposition (in one end and out another) (bir yanından diğer yanına) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) The bullet went through his body. Kurşun, vücudunun içinden geçti. |
-denpreposition (by way of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) We went through St. Louis on the way to New Orleans. İstanbul'a giderken İzmit'ten geçtik. |
boyunca, süresincepreposition (US, informal (to the end of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) It was cold here through March. Burası Mart ayı boyunca soğuktu. |
-den -e kadarpreposition (US, informal (dates: up to, including) The store is open Tuesday through Friday. |
nedeniyle, sebebiylepreposition (as a result of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He failed his exams through not studying enough. |
bitmiş, sona ermişadjective (informal (ending relationship) (ilişki) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I've had enough of your jealousy. We're through! |
mahvolmuş, bitmişadjective (informal (done, washed-up) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) He was through! Nobody would hire him after the scandal. |
tamamlamış olmak(informal (have finished doing [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Can you do this photocopying for me? And when you're through with that, let me know and I'll find you something else to do. |
bir uçtan bir ucaadverb (in one end, out the other) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) He was passing through when we saw him. |
baştan sonaadverb (from beginning to end) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) After the song plays through, put on another CD. |
-den geçerekpreposition (penetrating) A brick sailed through the kitchen window. |
boyunca, süresincepreposition (time: during) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I was writing email through the evening. |
boyuncapreposition (indicating time) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) She quit midway through nursing school. |
durmadan, doğrucapreposition (without stopping) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) You just drove through a red light. |
yoluylapreposition (by means of) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Fertilizer gets into the bay through storm runoff. |
bıkmakverbal expression (informal (have had enough of [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm through with these stupid meetings. Bye! |
bıkmak, usanmakverbal expression (informal (had enough of doing [sth]) (bir şeyi yapmaktan) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm through with washing windows. I need a more exciting job! |
ilişkisini bitirmekverbal expression (informal (end relationship with [sb]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After discovering her husband's affair, Monica decided she was through with him. |
hamle/atılım yapmakphrasal verb, intransitive (figurative (make sudden advance) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The company succeeded in breaking through with these new ideas. |
ayakta tutmakphrasal verb, transitive, separable (help to endure, survive) (birisini) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
belli olmakphrasal verb, intransitive (informal, figurative (feeling: be perceptible) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Though he tried to remain calm when the robber drew his gun, his fear came through in his trembling hand. |
gerekeni yapmakphrasal verb, intransitive (figurative, slang (do what is necessary) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Whenever I need help, my parents always come through. |
hayal kırıklığına uğratmamakphrasal verb, intransitive (figurative, slang (do what is necessary) (birisini) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I wasn't worried because I knew you would come through for me. |
başarılı olmakphrasal verb, intransitive (figurative, slang (succeed) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The hero faced many challenges on his quest, but he came through in the end. |
atlatmakphrasal verb, transitive, inseparable (informal, figurative (survive, endure) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The road to recovery is a difficult one, but you're strong enough to come through it. |
alt seviyedeki verilere erişim sağlamak(computing: go through lower data levels) (bilgisayar) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
-e odaklanmak(US, figurative (focus on) (mecazlı) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
başarısız olmakphrasal verb, intransitive (informal, figurative (be unsuccessful, come to nothing) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I thought that the deal would be very profitable for my business, but it fell through at the last minute. |
sonunu getirmekphrasal verb, intransitive (continue [sth] to completion) (bir işin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He's very good at starting things but never seems to manage to follow through. |
sonunu getirmek(continue [sth] to completion) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Sam is always making plans but she never follows through with any of them. |
sonunu getirmekphrasal verb, transitive, separable (continue [sth] to completion) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) A good manager ensures that their team is able to follow a project through. |
topun gidiş yönünü takip etmekphrasal verb, intransitive (sports: after throwing, etc.) (spor) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) She's learning how to follow through in a complete arc after hitting the ball. |
üstesinden gelmek, altından kalkmakphrasal verb, transitive, inseparable (informal (ordeal: survive) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The global recession has been tough on everyone, but we will get through it. |
tamamlamakphrasal verb, transitive, inseparable (work, task: complete) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I have so much work to get through this week—I don't know how I'm going to do it all! I still have more studying to get through before the exam. |
ulaşmakphrasal verb, intransitive (reach [sb]: on phone) (telefonla) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After several attempts to call Yolanda, I eventually managed to get through. |
ulaşmakphrasal verb, transitive, inseparable (reach: on phone) (telefonla) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I'm trying to get through to the President but he's not answering his phone. |
anlamasını sağlamakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (make understand) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I need to get through to my son and make him see drugs are not the answer! |
kullanıp bitirmekphrasal verb, transitive, inseparable (informal (use up) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I went through all my clean clothes for the week! |
izin verilmekphrasal verb, intransitive (informal (be completed, authorized) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We had to wait for the loan to go through before we could buy the house. |
gerçekleştirmek(do as planned) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The city council is going through with its plans to widen the road. |
göz gezdirmek, sayfalarını karıştırmakphrasal verb, transitive, inseparable (flip the pages of) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I was leafing through an old magazine when the doctor came in. |
görüp geçirmekphrasal verb, transitive, inseparable (experience or endure) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Our grandparents lived through the War and know what it is like to lose everything. |
-den bakmakphrasal verb, transitive, inseparable (observe via: [sth] transparent) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) You can see the individual cells if you look through the microscope. Look through the window and tell me what you see. |
görmezden gelmekphrasal verb, transitive, inseparable (figurative (appear not to see, be oblivious to) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I said hello but he looked right through me. |
incelemekphrasal verb, transitive, inseparable (search through, survey) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Can I look through those old clothes before you throw them out in case there is something I like? My boss looked through the papers before signing them. |
hayatta kalmakphrasal verb, intransitive (figurative (survive, recover) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) After her terrible accident, we weren't sure if she would pull through, but she did, thank God! |
zorla kabul ettirmekphrasal verb, transitive, separable (figurative (force to accept) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The government pushed the bill through despite the protests of many members of their party. |
dayatmak, dayatmada bulunmakphrasal verb, transitive, separable (US, informal, figurative (force, push through) (mecazlı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The mayor's trying to railroad the law through the council. |
tamamını okumakphrasal verb, transitive, inseparable (document: review, read fully) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) It is wise to read through any document before signing it. |
senaryoyu okumakphrasal verb, transitive, inseparable (play, scene: rehearse) (tiyatro, film) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The cast read through the entire script from start to finish. |
gözden geçirmekphrasal verb, transitive, inseparable (rehearse, review) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We will run through that difficult song once more before the show starts. |
kolayca yapmakphrasal verb, transitive, inseparable (easily endure, succeed easily) (bir işi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Mark sailed through his driving test without any problems. |
zar zor başarmakphrasal verb, intransitive (figurative, informal (only just succeed) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
zar zor başarmakphrasal verb, transitive, inseparable (figurative, informal (only just succeed in [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
sonuna kadar götürmekphrasal verb, transitive, separable (informal (task, project: complete) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It won't be easy, but we'll see this project through. |
yeterli olmakphrasal verb, transitive, separable (informal (be sufficient) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) $150 a week is enough to see you through. |
boyuncapreposition (throughout) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) There are wooden floors all through the apartment. |
delip geçmek, yarıp geçmek(demolish) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The army used tanks to break through the barricades. |
göz gezdirmek, bakmak, karıştırmak(publication: look through) (kitap, dergi, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Arnold smiled as he browsed through his old high school yearbook. |
kazarak ilerlemek(move through) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Badgers burrow through the earth with their claws. |
tamamlamakverbal expression (UK (complete) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) She has good intentions but never carries through with them. |
kontrolden geçirmek(luggage: put into plane's hold) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) If you have to change flights, the airline can check your luggage through to the final destination. |
fazla çaba harcamamak(apply little effort) (bir işte) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He is coasting through the maths course. |
derinlemesine incelemek(inspect thoroughly) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Linda spent the afternoon combing through old newspapers. |
hızla akmak(water, blood: move quickly) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The water coursed through the canals. Terrified, Neil could feel the blood coursing in his veins. |
kesmek(slice through with a blade) (bıçakla) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I haven't got a clue why he bought that machete, there's no jungle to cut through in Belgium. |
kesmek(figurative, infformal (get past: [sth] superfluous) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ok, let's cut through the crap and see what we do agree on! |
kestirmeden gitmek(informal (take a shortcut) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He cut through the neighbours' back yard to get there quicker. |
paket servisi olan restorannoun (takeaway restaurant) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Dave made a quick detour to the drive-through for fries on his way home from the office. |
arabaya servisnoun as adjective (used from a car) The drive-through restaurant is inaccessible to pedestrians. |
dikkatlice ilerlemek(move carefully) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He eased gently through the dense crowd. |
hızla sayfalarını çevirmek(book, pages: leaf through) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I spent hours on that report and he just flicked through it before dismissing it! |
zaplamak(TV channels: browse) (TV) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I spent ten minutes flicking through the TV channels and didn't find anything worth watching. |
topun gidiş yönünü takip etmenoun (sport: continuation of motion) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) You need to have a good follow-through to be a good golfer. |
sonunu getirmenoun (continuing action) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The project manager keeps a close eye on her team to ensure follow-through. |
akıtmak(pour through [sth] narrow) (dar bir yerden) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The mechanic funneled the dirty oil through a hose. |
sevk etmek(figurative (channel) (mecazlı) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) He funneled his ill-gotten gains through his wife's business account. |
geçmek(cross) (sınır, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) To go through the border checkpoint, you needed a valid passport. |
çekmek(figurative (endure, suffer) (sıkıntı, acı) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Having grown up in Rwanda, Joe had gone through much torment, making him the man he is today. |
geçmek(pass through: tunnel) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The hunters had to go through a cluster of trees to get to the wounded deer. |
arayıp taramak(search, review) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I went through all my sketchbooks trying to find my favourite drawing of the oak tree. |
tavan yapmakverbal expression (figurative, informal (cost: be high) (fiyatlar) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Pork futures went through the ceiling today at three dollars and forty-two cents per pound. |
gerçekleştirmekverbal expression (informal (do [sth] daunting) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Bethan had doubts about applying for the job, but eventually went through with it. |
bilemek(wear by abrasion) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Jeff used power tools to grind through the lock on his shed. |
ormanda ilerlemek(cut through jungle) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) We hacked through the jungle for hours. |
içinden geçmekverbal expression (travel through a place) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The army is currently moving through the forest on their way to the city. |
içinden geçmek(get through) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) It took us 20 minutes to pass through the Mont Blanc Tunnel. |
duvardan geçişnoun (US (serving hatch in a wall) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
geçiş yerinoun (a place you travel through) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
düz geçişnoun (act of passing through a place) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
koridornoun (opening between rooms) (odalar arasındaki) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
aynen iletilen masrafnoun (place funds flow through) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
müşteriye yansıtılan masrafnoun (cost passed to customer) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
müşteriye yansıtılanadjective (cost: passed to customer) (masraf) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
gelir vergisinden muafadjective (company: not subject to income tax) (şirket) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
doğrudan, düzadjective (relating to a pass-through) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
bağlamak(telephone: connect to external line) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Audrey is out of the office at the moment, but she's available on her mobile; I can patch you through if you like. |
bağlamakverbal expression (dated (telephone: connect to external line) (telefon, vb.) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The operator patched me through to our London branch. |
kazıklanmakverbal expression (figurative (spend too much money on [sth]) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Our train was cancelled, so we ended up paying through the nose to take a taxi. |
servet ödemekverbal expression (figurative (spend too much money on [sth]) (bir şeye) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) He paid through the nose for that car, and it's nothing but a piece of junk. |
ağır ağır ilerlemek(figurative (do something slowly and steadily) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) This project is difficult, but I'm plodding through it. |
dürterek sokmak(jab through) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Paula poked her finger through the hole in her glove. |
namlu temizleyicinoun ([sth] used to clean gun barrel) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
maruz bırakmak(informal (force to endure) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The boy had been put through a lot of hardships in his brief lifetime. |
tabi tutmak(subject to: a procedure) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Chloe decided against having surgery as she did not want to put her body through any more trauma. |
eğitimini finanse etmek(fund [sb]'s studies) (birisinin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) My parents are both working full time in order to put me through college. |
geçirmek(bill, law: pass) (yasa, vb.) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The government is unlikely to put the bill through without amendments being made. |
geçirmek(bill, law: pass) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The bill was put through Parliament in 1908. |
bağlamak(connect to [sb] on phone) (telefon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) The doctor is in now; I'll put you through. |
bağlamakverbal expression (connect with: on phone) (telefon) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) We will now put you through to the coordinator. I'll put you through to the switchboard. |
araştırmak(figurative (examine) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) The detective raked through the evidence, looking for clues. |
aramak(figurative (search) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I raked through my bag, looking for my keys. |
sayfaları aceleyle çevirmek(leaf through: pages) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I riffled through a magazine in the waiting room while I waited to see the doctor. |
altüst etmek(rummage in) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I rifled through my papers but couldn't find the document my boss wanted. |
dalga dalga yayılmakintransitive verb (figurative (news: spread) (mecazlı: haber) (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) The news rippled through the village. |
gözden geçirmenoun (informal (rehearsal, review) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) The actors wore their costumes for a final run-through of the play. |
içini görmek(look through) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I can see through your curtains! Maybe you should get some thicker ones? |
kanmamak(figurative (not be deceived) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Mom can always see through your excuses. |
İngilizce öğrenelim
Artık through'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.
through ile ilgili kelimeler
Eş anlamlılar
İngilizce sözcükleri güncellendi
İngilizce hakkında bilginiz var mı
İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.