İtalyan içindeki proprio ne anlama geliyor?
İtalyan'deki proprio kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte proprio'ün İtalyan'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İtalyan içindeki proprio kelimesi kendi, kendi, gerçek, hakiki, birisinin, belirtilen, tam, tam olarak, ama, tamamen, tümüyle, bütünüyle, cidden, tam, tam, tam da, fazla, normalden fazla, kesin, kesin olarak, doğruca, doğrudan, doğrudan, bütünüyle, tümüyle, hakikaten, cidden, sahiden, hiç de bile, hiç değil, doğasında olan, tabiatında var olan, gerçek anlamda, aslında, esasında, esasen, temelde, ayrı, müstakil, ayırt edici, ayırdedici (özellik, vb.), oldukça, gerçekten, hakikaten, sahiden, cidden, hiçbir şekilde, hiçbir biçimde, hiç, onun, gayet, oldukça, çok, hakikaten, tam anlamıyla, kendi başına, harbi haklı, evet, -e girmek, rahat, mükemmel bir şekilde, ayırma, tahsis etme, izin vermek, müsaade etmek, rıza göstermek, anlamak, konsantre olmak, huzursuz, rahatsız, tedirgin, tam doğru olmayan, gerektiğinde, icabında, caddenin hemen karşısında, tam burada, az önce, biraz önce, tam tersini, yerine, hemen şimdi, tam o sırada, gibi, olduğu anda, sırf öyle diye, ilgi ve yeteneklerine uygun, kabiliyetlerine uygun, al işte, bu kadar, işte bu kadar, aferin, bravo, doğru, tam gereken/makbule geçen şey, özel isim, özel ad, aynı, aynı şekilde, hiçbir şey, rahatlatmak, tam da yapacağı iş olmak, elinden gelenin en iyisini yapmak, görevini yap, her yolu denemek, tüm yolları denemek, yeri olmak, ilgisini/merakını çekmek, işini, vb. iyi bilmek, iyi kullanmak/değerlendirmek, damgasını vurmak/adını yazdırmak, merhamet göstermek, elinden geleni yapmak, elinden gelen çabayı göstermek, kilosuna dikkat etmek, rahat olmak, haddini bildirmek, kendini rahat hissetmek, muhabbet, içselleştirmek, içten içe, gizliden gizliye, nasıl ki, aynen öyle, kesinlikle, kişisel bakım, yuva yapma içgüdüsü, Baba, benzer şekilde, tüm yolları denemek, vatana dönmek, yurda dönmek, memlekete dönmek, elinden gelen herşeyi yapmak anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
proprio kelimesinin anlamı
kendi(vurgu) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'ho visto con i miei propri occhi! |
kendi
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La mia macchina non è nemmeno lontanamente bella quanto la tua. Yıllardır yurt dışında yaşamasına rağmen öz kimliğini kaybetmedi. |
gerçek, hakiki
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Patatine e caramelle non sono una vera cena! |
birisininaggettivo (possessivo impersonale) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ognuno fa del proprio meglio. |
belirtilen
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) È stato proprio quel giorno che le ha fatto la proposta. |
tamavverbio (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Era proprio la persona con cui volevo parlare. |
tam olarak(precisamente) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Aaron ha dato un pugno a Jimmy proprio sulla mascella. |
amaavverbio (vurgulayıcı olarak) (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) Non c'era niente di buono in TV, proprio niente! |
tamamen, tümüyle, bütünüyle
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Le strade stanno diventando proprio pericolose con le nevicate. |
ciddenavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Hai visto delle luci lampeggianti nel cielo? È proprio strano! |
tamavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il nostro albergo era esattamente nel centro del quartiere a luci rosse. |
tam, tam daavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) È proprio quello che sto cercando. |
fazla, normalden fazlaavverbio (rafforzativo) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Hanno lavorato veramente sodo quel giorno. |
kesin, kesin olarakavverbio (enfatico) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Mi piace proprio questo film! |
doğruca, doğrudanavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) ha guardato esattamente davanti ed ha cominciato a parlare. Doğruca ön tarafa yürüyerek konuşmaya başladı. |
doğrudanavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) La pianta è stata sistemata proprio al centro del tavolo. |
bütünüyle, tümüyleavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Credo che siamo rimasti completamente senza uova al momento. |
hakikaten, cidden, sahidenavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) È proprio (or: veramente) un comico. |
hiç de bile, hiç değilinteriezione (ironico) (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Si, è così intelligente... proprio! |
doğasında olan, tabiatında var olan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I gioielli costavano poco e non avevano valore intrinseco. |
gerçek anlamda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Aveva le dita letteralmente congelate e hanno dovuto amputargliele. |
aslında, esasında, esasen, temelde(davvero) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Mark e Rachel hanno fatto un matrimonio semplicemente fantastico. |
ayrı, müstakil(separato, privato) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Ogni appartamento ha il suo balcone indipendente. Bireysel haklarınızın bilincinde olmalısınız. |
ayırt edici, ayırdedici (özellik, vb.)aggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Una delle caratteristiche distintive di questa chiesa è il murale sul tetto. |
oldukçaavverbio (rafforzativo) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) I fuochi d'artificio per il 4 luglio quest'anno sono stati proprio uno spettacolo. |
gerçekten, hakikaten, sahiden, ciddenavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il regalo la sorprenderà davvero. Hediye onu gerçekten şaşırtacak. |
hiçbir şekilde, hiçbir biçimde, hiçavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Non so assolutamente niente sulla storia greca. |
onunaggettivo (possessivo) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Qualcuno ha lasciato qui la sua penna. |
gayet, oldukçaavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) È davvero carina. Gayet güzel bir kız. |
çokavverbio (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Hai visto quel film? È proprio bello. |
hakikatenavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Quel ragazzo è veramente stupendo. |
tam anlamıylaavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Jim non era certo di essere sulla strada giusta, ma il suo capo gli disse che ciò che stava facendo andava proprio bene. |
kendi başınaaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La maniglia non è una parte della porta vera e propria, ma un accessorio essenziale. |
harbi haklı(argo) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Come facevi a sapere quella risposta? È giustissima! |
evet
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Sì, è lui. |
-e girmek
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Quando la celebre attrice entrò nella stanza tutti si girarono per guardarla. |
rahat
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Nel weekend indosso sempre vestiti comodi. Sei comoda lì seduta per terra? |
mükemmel bir şekildeavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
ayırma, tahsis etme
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
izin vermek, müsaade etmek, rıza göstermek
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Può nominare qualcun altro come beneficiario della sua assicurazione sulla vita, ma solo se sua moglie acconsente. |
anlamak(recepire) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) I turisti trascorsero la mattina immersi nel paesaggio e negli odori del mercato locale. |
konsantre olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Meditare ogni mattina mi aiuta a concentrarmi. |
huzursuz, rahatsız, tedirgin
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Julia ha iniziato solo di recente il suo nuovo lavoro e non si sente ancora a suo agio. |
tam doğru olmayanaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) È una buona traduzione, ma la scelta delle parole non è del tutto corretta. |
gerektiğinde, icabında
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) In caso di necessità possiamo farci stare un'altra persona in macchina. |
caddenin hemen karşısında
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I miei suoceri si sono trasferiti proprio di fronte a noi, il che è utile quando abbiamo bisogno di lasciare i bambini a qualcuno. |
tam burada
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) L'uomo è stato aggredito proprio qui, accanto alla fermata dell'autobus. |
az önce, biraz önce
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Colin era qui proprio ora, forse è andato a prendere qualcosa dal suo ufficio. |
tam tersini
Hai fatto proprio il contrario di quello che avevo suggerito io. |
yerineavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il pittore rimise tutti i suoi materiali al proprio posto e iniziò un nuovo dipinto. |
hemen şimdiavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Ho detto che devi pulire la tua stanza adesso! |
tam o sıradaavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Si mise a letto ma, proprio in quel momento, il telefono squillò. |
gibicongiunzione (edat: Farklı tür ve görevdeki sözcükler ve kavramlar arasında anlam ilişkisi kurmaya yarayan yardımcı sözcüktür (örnek: "İstanbul'a kadar sadece seni görmeye geldim").) Stava scavando, proprio come un cane quando seppellisce un osso. |
olduğu andacongiunzione (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il telefono squillò proprio mentre stavo entrando nella vasca da bagno. |
sırf öyle diyecongiunzione Non dovresti essere sgarbato con lei solo perché lei lo è stata prima con te. Ti amo proprio perché tu sei tu. |
ilgi ve yeteneklerine uygun, kabiliyetlerine uygun
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Quel nuovo film è proprio uno di quelli che piacciono a te. |
al işte
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Come volevasi dimostrare! Sapevo che il gatto non sarebbe venuto quando lo hai chiamato per nome. |
bu kadar, işte bu kadar
|
aferin, bravo
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Ecco quello che ci voleva! Adesso puoi essere sicuro di vincere la fiera della scienza. |
doğru
(ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) È così, il camion è passato con il rosso ed è andato a sbattere contro la macchina. |
tam gereken/makbule geçen şey(mecazlı) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Una settimana di vacanza al sole è proprio quello che ci voleva. |
özel isim, özel adsostantivo maschile (grammatica) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Di solito in inglese i nomi comuni iniziano con la lettera minuscola e i nomi propri con la lettera maiuscola. |
aynı
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Amy possiede delle scarpe proprio come le tue. |
aynı şekildepreposizione o locuzione preposizionale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
hiçbir şeypronome (zamir: İsmin yerini geçici olarak tutabilen, isim gibi kullanılabilen, isim soylu sözcüktür (örnek: "kitabı gördün mü? > bunu gördün mü?").) Per la festa non ho proprio nulla da mettermi! |
rahatlatmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Gillian ci ha messo a nostro agio prima del compito raccontandoci una barzelletta. |
tam da yapacağı iş olmak(birisinin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
elinden gelenin en iyisini yapmakverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Fai semplicemente del tuo meglio. Questo è tutto quello che ci si può aspettare da te. |
görevini yapverbo transitivo o transitivo pronominale Dovresti fare il tuo dovere come cittadino responsabile di questo paese. |
her yolu denemek, tüm yolları denemekverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Se vuoi vincere la gara devi fare del tuo meglio. |
yeri olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
ilgisini/merakını çekmekverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Coloro che parlano in pubblico devono scegliere argomenti stimolanti che mantengano l'interesse del pubblico. |
işini, vb. iyi bilmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La mia insegnante di storia sa davvero il fatto suo, ha una risposta a tutto! |
iyi kullanmak/değerlendirmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
damgasını vurmak/adını yazdırmakverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Peter Jackson ha lasciato il proprio segno nel settore cinematografico. |
merhamet göstermekverbo transitivo o transitivo pronominale (figurato) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Apri il tuo cuore e anche il tuo portafoglio: fai una donazione al programma di aiuto per Haiti. |
elinden geleni yapmak, elinden gelen çabayı göstermek(impegnarsi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Non sono molto bravo in questo, ma farò del mio meglio. |
kilosuna dikkat etmekverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Le piacciono i cibi nutrienti; non deve esagerare e deve stare attenta al proprio peso. |
rahat olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Sono più a mio agio quando il mio capo non è in ufficio. |
haddini bildirmek(far ridimensionare) (birisine) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il duro rimprovero di Eleanor rimise Daniel al suo posto. |
kendini rahat hissetmek(figurato) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) È un paesino così accogliente, mi sento proprio a casa qui. |
muhabbet(bir çıkar elde etmek için yapılan) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
içselleştirmek
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Barbara ha interiorizzato molti dei valori dei suoi genitori. |
içten içe, gizliden gizliyeavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Dentro di me ero felicissima quando ho saputo che venivi. |
nasıl kicongiunzione (bağlaç: Kendi başına bir anlam taşımayan, cümlede eş görevli sözleri ve cümleleri birbirine bağlayan sözcüktür (örnek: "kitabı aldı, fakat geri vermedi").) Così come hai dei diritti, hai pure dei doveri. |
aynen öyle, kesinlikleinteriezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) "Vuoi dire che se batto i tacchi tra loro per tre volte mi ritroverò a casa?" "Esattamente!" |
kişisel bakım
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La cura di sè è importante se si lavora nel settore alberghiero. |
yuva yapma içgüdüsüverbo riflessivo o intransitivo pronominale (figurato) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) La coppia si stava costruendo il proprio nido e ciò infastidiva gli amici che invece volevano uscire a bere. |
Baba(ebeveyn) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Mio padre era un uomo severo. |
benzer şekildepreposizione o locuzione preposizionale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
tüm yolları denemekverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Fred ha fatto del suo meglio per smettere di fumare ma non ci è riuscito. |
vatana dönmek, yurda dönmek, memlekete dönmekverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lisa ha trascorso cinque anni a lavorare oltre oceano e non vedeva l'ora di tornare al suo paese. |
elinden gelen herşeyi yapmakverbo transitivo o transitivo pronominale (bir şeyi yapmak için) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) George ha fatto del proprio meglio nel fare colpo sulla sua ragazza. |
İtalyan öğrenelim
Artık proprio'ün İtalyan içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İtalyan içinde arayabilirsiniz.
proprio ile ilgili kelimeler
İtalyan sözcükleri güncellendi
İtalyan hakkında bilginiz var mı
İtalyan (italiano) bir Roman dilidir ve çoğu İtalya'da yaşayan yaklaşık 70 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. İtalyanca Latin alfabesini kullanır. J, K, W, X ve Y harfleri standart İtalyan alfabesinde yoktur, ancak yine de İtalyancadan ödünç alınan kelimelerde görünürler. İtalyanca, 67 milyon kişiyle (AB nüfusunun %15'i) Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan ikinci dildir ve 13.4 milyon AB vatandaşı (%3) tarafından ikinci dil olarak konuşulmaktadır. İtalyanca, Vatikan'ın başlıca çalışma dilidir ve Roma Katolik hiyerarşisinde lingua franca olarak hizmet eder. İtalyanların yayılmasına yardımcı olan önemli bir olay, Napolyon'un 19. yüzyılın başlarında İtalya'yı fethi ve işgaliydi. Bu fetih, birkaç on yıl sonra İtalya'nın birleşmesini teşvik etti ve İtalyan dilinin dilini zorladı. İtalyanca, yalnızca sekreterler, aristokratlar ve İtalyan mahkemeleri arasında değil, aynı zamanda burjuvazi tarafından da kullanılan bir dil haline geldi.