İngilizce içindeki fitted ne anlama geliyor?

İngilizce'deki fitted kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte fitted'ün İngilizce'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.

İngilizce içindeki fitted kelimesi üste oturan, boydan boya, lastikli, oturmuş, (giysi, vb.) üzerine oturan, uymak, uymak, uymak, sığmak, sağlıklı, formda, zinde, uygun, yetkin, uygun, yaraşır, uygun, münasip, yerinde, çekici, layık, kriz, atak, nöbet, duruş, oturuş, uymak, uyum, uyuşum, uygun olmak, -e uygun olmak, uygun olmak, ayarlamak, hazırlamak, döşemek, mobilya döşemek, lastikli çarşaf anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.

telaffuz dinle

fitted kelimesinin anlamı

üste oturan

adjective (clothing) (giysi)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Paul wore a fitted shirt.

boydan boya

adjective (carpet: wall to wall) (halı)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The floor was covered with a fitted carpet.

lastikli

adjective (sheet: elasticated) (çarşaf)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
John's bed sheet was fitted.

oturmuş, (giysi, vb.) üzerine oturan

adjective (made to shape)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The carpenter made a fitted cupboard to fill the space.

uymak

transitive verb (clothing: be correct size for [sb]) (giysi)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
Does this shirt fit you, or is it too big?
Bu pantolon üzerime iyi oturmadı.

uymak

intransitive verb (clothing: be correct size) (giysi, ayakkabı)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
My shoes don't fit any more.

uymak

intransitive verb (have correct dimensions)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
The part won't fit because it's the wrong size.

sığmak

(have correct dimensions) (bir yere)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
That table does not fit in the small room.

sağlıklı, formda, zinde

adjective ([sb]: in good shape)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
She goes to the gym every day and is very fit.
Ahmet turp gibi bir adam, sağlığına ve spor yapmaya her zaman özen gösterir.

uygun

adjective (competent) (işe, vb.)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
He's not fit for the job.

yetkin

adjective (competent)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Amy wants to prove to her boss that she is fit to take on more responsibility.

uygun, yaraşır

(suitable) (birisine)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This meal is fit for a king.

uygun, münasip

(suitable) (bir şeye)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
The meat is fit for use as animal food.

yerinde

adjective (opportune)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
This is no fit time to ask such questions.

çekici

adjective (UK, slang (attractive)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
Keira is so fit; I'm going to ask her out.

layık

(ready)

(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.)
These old boots are fit for the rubbish bin.

kriz, atak

noun (acute attack)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He suffers from fits, periodically.

nöbet

noun (spell, onset) (hastalık, öksürük, vb.)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
She had a bad fit of coughing.

duruş, oturuş

noun (how well [sth] fits)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
I don't like the fit of that dress.
Bu elbisenin duruşunu beğenmedim.

uymak

noun ([sth] that fits)

(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.)
That dress is a good fit.

uyum, uyuşum

noun (figurative (match) (mecazlı)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
He is a good fit with this organization.

uygun olmak

intransitive verb (be proper)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
When speaking to dignitaries, it's important that your manners fit.

-e uygun olmak

(be proper)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Her elegant behaviour fit perfectly with the diplomatic corps.

uygun olmak

transitive verb (be suitable)

(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").)
Does this suitcase fit your needs?

ayarlamak

transitive verb (adjust) (ölçülerini, vb.)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
We'll fit your jacket as soon as the tailor is available.

hazırlamak

transitive verb (prepare)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
Experience will fit you for the job.

döşemek, mobilya döşemek

transitive verb (often passive (furnish)

(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").)
They're having their kitchen fitted.

lastikli çarşaf

noun (elasticised bed linen)

(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.)
Is this fitted sheet for the single bed or the double?

İngilizce öğrenelim

Artık fitted'ün İngilizce içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İngilizce içinde arayabilirsiniz.

fitted ile ilgili kelimeler

İngilizce hakkında bilginiz var mı

İngilizce, İngiltere'ye göç eden ve 1400 yılı aşkın bir süre içinde gelişen Germen kabilelerinden gelmektedir. İngilizce, Çince ve İspanyolca'dan sonra dünyada en çok konuşulan üçüncü dildir. En çok öğrenilen ikinci dildir. ve yaklaşık 60 egemen ülkenin resmi dilidir.Bu dil, ikinci ve yabancı dil olarak anadili konuşanlardan daha fazla sayıda konuşmacıya sahiptir.İngilizce aynı zamanda Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve diğer birçok uluslararası kuruluşun ortak resmi dilidir. ve bölgesel organizasyonlar. Günümüzde dünyanın her yerindeki İngilizce konuşanlar nispeten kolaylıkla iletişim kurabiliyor.