İtalyan içindeki sul ne anlama geliyor?
İtalyan'deki sul kelimesinin anlamı nedir? Makale, tam anlamını, telaffuzunu ve iki dilli örneklerle birlikte sul'ün İtalyan'te nasıl kullanılacağına ilişkin talimatları açıklamaktadır.
İtalyan içindeki sul kelimesi şaka bir yana, satış vergisi, pazarlık etmek, pazarlık yapmak, tamamen yokedilmiş, ortadan kaldırılmış, yasadışı ticaretini yapmak, mangalda pişmiş, yakalamak, enselemek, iş yapmak, gerçekten, hakikaten, sahiden, iflas etmiş, batmış, kara ile çevrili, denize kıyısı olmayan, pratik, uygulamalı (eğitim, vb.), patlamaya hazır, öğrenci odaklı, şaka bir yana, sayfanın arkasında/diğer tarafında, gergin duruma, gündemdeki, yolda, doğal ortamında, sette, sahnede, olay yerinde, olay mahallinde, canla başla, tetikte, (uçurumun, vb.) kenarında olmak, hemen, anında, üzere olmak, üzere olmak, cesedimi çiğnemen lazım, cesedimi çiğnemeden olmaz, hayatta olmaz, saha çalışması, alan çalışması, kolluk, boyundan bağlamalı bluz, saman vagonuyla gezinti, arka kapı, iş başında eğitim, işbaşı eğitimi, görev başı eğitimi, başına hafifçe dokunma, gelir vergisi, ön bahçe, iş hukuku, iş kanunu, gerçek hayat tecrübesi, eşiğinde olmak, yangına körükle gitmek, tehlikeli bir hayat sürmek, sözünde doğru olmak, başından engellemek, riske girmemek, piyasaya çıkarmak, piyasaya sürmek, içerlemek, zoruna/ağırına gitmek, tehlikeli iş yapmak/tehlikeye atılmak, riske atmak, internette gezinmek, trene binmek, üzerine binmek/tırmanmak, rahatlamak, fiyat istemek, para istemek, daha düşük fiyata satmak, ucuza satmak, hakkında yazmak, ciddiye almak, ispiyonlamak, suçüstü yakalamak, kızdırmak, öfkelendirmek, yamaçta bulunan, dağ eteğinde bulunan, dağ yamacındaki, gergin, yerinde, sahnede, tiyatro sahnesinde, olay yerinde, olay mahallinde, sırasında, -mek üzere olmak, -mak üzere olmak, öyle mi? gerçekten mi?, şaka değil, şakası yok, eşik, üst sıradaki yarışmacı, yol kenarındaki, deniz kıyısındaki, deniz seviyesindeki, eşiğinde, başına hafifçe dokunmak, içerlemek, zoruna/ağırına gitmek, buz pateni yapmak, tramplende zıplamak, (golf) topu vuruş noktasına yerleştirmek, ciddiye almak, güvenmek, anında, gelir vergisi, mangal ziyafeti, su kıyısındaki, su kenarındaki, boyundan bağlamalı, fakirleştirmek, yoksullaştırmak, kaynatmak, çok hızlı sürmek, çok hızlı kullanmak, hazır olmak, sahi mi, cidden mi, buz pateni yapmak, blog yazısı yazmak, saha, üstüne, üzerine anlamına gelir. Daha fazla bilgi için lütfen aşağıdaki ayrıntılara bakın.
sul kelimesinin anlamı
şaka bir yanaavverbio (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Seriamente, credo che abbia ragione. |
satış vergisi(Italia) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Siamo andati nel New Jersey a comprare il frigorifero a causa dell'IVA alta di New York. |
pazarlık etmek, pazarlık yapmak
(geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Mia zia va sempre a fare le compere al mercato invece che nei negozi delle grandi catene perché le piace contrattare. |
tamamen yokedilmiş, ortadan kaldırılmış(economicamente) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il mio bisnonno è stato un uomo ricco fino a quando il crollo della borsa del 1929 non lo ha rovinato. |
yasadışı ticaretini yapmak(bir şeyin) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Per anni contrabbandò passaporti agli immigrati illegali. |
mangalda pişmiş
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il pollo grigliato è la scelta migliore per un picnic estivo al parco. |
yakalamak, enselemek(figurato, informale) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) I poliziotti hanno inchiodato il sospetto. |
iş yapmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
gerçekten, hakikaten, sahiden
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Più tardi avremo tempo per vedere un film, sul serio. |
iflas etmiş, batmış(finanziariamente) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) L'imprenditore fallito era deciso a iniziare tutto daccapo. |
kara ile çevrili, denize kıyısı olmayan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Molti degli stati americani sono senza sbocchi sul mare. |
pratik, uygulamalı (eğitim, vb.)aggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Kathy è una persona molto partecipativa quando si tratta di gestire il personale. |
patlamaya hazır(figurato) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
öğrenci odaklılocuzione aggettivale (istruzione) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
şaka bir yana
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
sayfanın arkasında/diğer tarafında(stampa) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
gergin duruma
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Quel suono strano mi rende agitato. |
gündemdekilocuzione avverbiale (figurato: oggetto di discussione) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La proposta sul tavolo era stata fatta dal sig. Smith. // Mettiamo tutte le opzioni sul piatto. |
yolda
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Stiamo andando in montagna, ma ci fermeremo per un caffè lungo la strada. |
doğal ortamında
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Preferisco vedere i fiori selvatici sul posto piuttosto che all'interno dentro a un vaso. |
sette(cinema) (TV, sinema) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Sebbene si fingessero grandi amici, gli attori non andavano molto d'accordo sul set. |
sahnedeavverbio (teatro, eventi) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Anche gli artisti con molta esperienza sono nervosi prima di andare sul palco. Il pubblico applaudì quando il gruppo arrivò sul palco per un altro bis. |
olay yerinde, olay mahallinde(figurato) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I nostri giornalisti sono sul posto per documentare dal vivo nel luogo dell'accaduto. |
canla başla(figurato) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
tetikte
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La polizia è in allerta dopo i due incidenti che hanno coinvolto un rapinatore armato nel centro di Chicago. |
(uçurumun, vb.) kenarında olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Gli sciatori alpinisti sono sempre sul punto di perdere il controllo. |
hemen, anındaavverbio (spontaneamente) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Abbiamo deciso di andare a Las Vegas su due piedi. |
üzere olmaklocuzione avverbiale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) L'economia è sul punto di collassare! |
üzere olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
cesedimi çiğnemen lazım, cesedimi çiğnemeden olmaz, hayatta olmazinteriezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Vuoi che ti presti i jeans? Manco morto! |
saha çalışması, alan çalışmasısostantivo maschile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Oggi la dottoressa Mills è fuori sede per un lavoro sul campo. |
kolluksostantivo femminile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I calciatori indossano fasce nere sul braccio in memoria del loro manager, che è morto la scorsa settimana. Futbolcular, geçen hafta ölen menajerlerinin hatırasına siyah kolluk takıyorlar. |
boyundan bağlamalı bluzsostantivo maschile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) I vestiti scollati sul retro mi fanno venire il mal di testa. |
saman vagonuyla gezintisostantivo maschile (specifico: carro da fieno) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
arka kapı
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
iş başında eğitim, işbaşı eğitimi, görev başı eğitimisostantivo maschile (professionale) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Non ho mai seguito un corso di programmazione, ma ho fatto tanta formazione sul campo. Non è richiesta esperienza, l'azienda fornisce la formazione sul lavoro. |
başına hafifçe dokunmasostantivo maschile (tocco affettuoso) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Nulla piace al cane quanto un buffetto sulla testa. |
gelir vergisisostantivo femminile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'imposta sul reddito è generalmente di tipo progressivo. |
ön bahçe(letteralmente) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
iş hukuku, iş kanunu
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) |
gerçek hayat tecrübesi
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Per questo lavoro Dan offre una vita di esperienze sul campo. |
eşiğinde olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il lupo messicano era sul punto di estinguersi, ma alcune iniziative di conservazione stanno facendo crescere la popolazione. |
yangına körükle gitmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Gridare agli alunni arrabbiati non fa che gettare ulteriore benzina sul fuoco. |
tehlikeli bir hayat sürmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Louise ama il rischio e vivere sul filo del rasoio. |
sözünde doğru olmakverbo transitivo o transitivo pronominale (sinceramente) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Dice sul serio o sta solo facendo una promessa a vuoto? |
başından engellemekverbo transitivo o transitivo pronominale (bir şeyi) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Suo figlio aveva iniziato a fumare, ma lei stroncò il vizio sul nascere facendogli fumare un pacchetto intero di sigarette. |
riske girmemek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) La ginnasta prese in considerazione l'ipotesi di tentare il salto mortale, ma poi decise di stare sul sicuro e di attenersi al programma che conosceva bene. |
piyasaya çıkarmak, piyasaya sürmekverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Hanno messo la casa in vendita un anno fa, ma non l'hanno ancora venduta. |
içerlemek, zoruna/ağırına gitmekverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Jack ha fatto una battuta sui capelli di Sarah e lei l'ha presa troppo sul serio e si è arrabbiata. |
tehlikeli iş yapmak/tehlikeye atılmakverbo intransitivo (figurato) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Se continui ad insultare Katie sei sul filo del rasoio. |
riske atmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ha messo sul piatto una somma piuttosto elevata, ma era disposto a correre il rischio. |
internette gezinmek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) In genere navigo in internet anziché guardare la televisione. |
trene binmekverbo intransitivo (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
üzerine binmek/tırmanmak(veicolo) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
rahatlamakverbo riflessivo o intransitivo pronominale (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) Dovrebbe rilassarsi e non prendere il lavoro così seriamente. Rilassati, la situazione non è così brutta come pensi! |
fiyat istemek, para istemek
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Credo che il cameriere si sia scordato di farmi pagare. |
daha düşük fiyata satmak, ucuza satmak
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
hakkında yazmakverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Molti autori scrivono della guerra. |
ciddiye almakverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Il governo non sembra aver preso sul serio il riscaldamento globale. |
ispiyonlamakverbo transitivo o transitivo pronominale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Se un bambino fa qualche marachella, la sorellina fa la spia. |
suçüstü yakalamak
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
kızdırmak, öfkelendirmekverbo transitivo o transitivo pronominale (volgare: dare fastidio) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Quello lì mi sta davvero sul cazzo! |
yamaçta bulunan, dağ eteğinde bulunan
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Gli escursionisti si rifugiarono in un riparo sul fianco della collina. |
dağ yamacındakilocuzione avverbiale (di montagna) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Abbiamo iniziato ad affittare il nostro cottage sul versante. |
gerginverbo riflessivo o intransitivo pronominale (figurato: in pericolo) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Si sentiva sul filo del rasoio mentre aspettava i risultati degli esami. |
yerinde
(zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
sahnede, tiyatro sahnesindelocuzione avverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
olay yerinde, olay mahallindelocuzione avverbiale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) I corrispondenti esteri dei giornali sono sul posto quando emerge una nuova vicenda. |
sırasında(figurato) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Il loro matrimonio dura da quarant'anni, con molti alti e bassi lungo il percorso. |
-mek üzere olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Stava per andarsene quando alla fine lui arrivò. |
-mak üzere olmaklocuzione avverbiale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Imogen era sul punto di uscire quando squillò il telefono. |
öyle mi? gerçekten mi?interiezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Davvero? Vuoi proprio farlo? Öyle mi? Bunu gerçekten yapacak mısın? |
şaka değil, şakası yokinteriezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Sul serio, John, è davvero arrabbiata con te! |
eşikverbo intransitivo (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gli scherzi cattivi dei ragazzi avevano quasi fatto piangere Mark. Rachel si era lavorata il capo per mesi e finalmente lo aveva portato ad essere sul punto di accettare il suo progetto. |
üst sıradaki yarışmacı(in cima alla classifica) (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Ha concluso la maratona classificandosi terzo, piazzandosi sul podio. |
yol kenarındakiaggettivo (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Il fruttivendolo sul ciglio della strada ha i migliori manghi della città. |
deniz kıyısındaki
(sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Abbiamo passato una settimana incantevole in una cittadina costiera. |
deniz seviyesindekilocuzione aggettivale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) |
eşiğindepreposizione o locuzione preposizionale (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Era sul punto di suicidarsi quando decise di chiamare il centro di ascolto. |
başına hafifçe dokunmakverbo transitivo o transitivo pronominale (con affetto) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Rob ha dato un buffetto sul capo a suo figlio. |
içerlemek, zoruna/ağırına gitmekverbo transitivo o transitivo pronominale (con serietà) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ha preso sul serio tutti i consigli e ha cercato di diventare una persona migliore. |
buz pateni yapmakverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) D'inverno vado spesso a pattinare sul ghiaccio. |
tramplende zıplamakverbo intransitivo (geçişsiz fiil: Fiil bir nesne olmadan gerçekleşiyor ve sadece öznenin üstünde kalıyorsa bu geçişsiz fiildir (örnek: "çocuk konuşuyor").) |
(golf) topu vuruş noktasına yerleştirmekverbo transitivo o transitivo pronominale (golf) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Scott stava sistemando la pallina sul tee quando ha sentito un grido provenire dall'altra parte del campo da golf. |
ciddiye almakverbo transitivo o transitivo pronominale (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ruby prese sul serio la minaccia dell'uomo e sporse denuncia alla polizia. |
güvenmekverbo intransitivo (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Puoi contare sul fatto che lei sarà puntuale. |
anında(informale) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) |
gelir vergisi
(isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) L'anno scorso ha guadagnato molto ma ha anche pagato un'imposta sul reddito più elevata. Geçen yıl çok kazandı ama bir o kadar da gelir vergisi ödedi. |
mangal ziyafetisostantivo maschile (isim: Canlı cansız bütün varlıkları ve kavramları ifade eder.) Gli Henderson stanno mangiando cibo cotto sul barbecue stasera, anche se è inverno! |
su kıyısındaki, su kenarındakilocuzione avverbiale (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Un immobile che si affaccia sul litorale può costare più di un milione di dollari. |
boyundan bağlamalılocuzione aggettivale (vestito) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) La sposa indossava un abito bianco scollato sul retro. |
fakirleştirmek, yoksullaştırmak
(geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) La dipendenza dal gioco d'azzardo del padre ha rovinato la famiglia. |
kaynatmakverbo transitivo o transitivo pronominale (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) Metto sul fuoco la teiera e ci facciamo un bel tè. |
çok hızlı sürmek, çok hızlı kullanmak(informale) (araba) (geçişli fiil: Fiillin belirttiği hareket ya da olay nesne üzerinde gerçekleşiyorsa yani bir nesneyi etkiliyorsa bu geçişli fiildir (örnek: "çocuk yemeğini yedi").) |
hazır olmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) |
sahi mi, cidden miinteriezione (ünlem: Üzüntü, sevinç, korku, kızgınlık, şaşkınlık gibi duyguları belirtir veya bir kimseyi çağırmak için kullanılır.) Sei incinta? Davvero? Hamile misin? Cidden mi? |
buz pateni yapmakverbo intransitivo (pattini da ghiaccio) (fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Ha imparato a pattinare per poter giocare a hockey. |
blog yazısı yazmak
(fiil: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) yapmış oldukları hareketleri, içinde bulundukları durumları, etkilendikleri işleri ifade eder.) Lee è un collezionista di dischi che scrive blog sui suoi nuovi acquisti. |
sahalocuzione aggettivale (ofis dışı) (sıfat: Varlıkların ve kavramların (isimlerin) niteliklerini, sayılarını, ölçülerini belirtir.) Lei è uno dei nostri agenti sul campo. Kadın saha çalışanlarımızdan biridir. |
üstüne, üzerinelocuzione avverbiale (alınmak) (zarf: Fiillerin niteliğini belirtir (örnek: "Bu ev daha güzel görünüyordu").) Adesso devo proprio andare. Per favore non prenderlo sul personale. |
İtalyan öğrenelim
Artık sul'ün İtalyan içindeki anlamı hakkında daha fazla bilgi sahibi olduğunuza göre, seçilen örnekler aracılığıyla bunların nasıl kullanılacağını ve nasıl yapılacağını öğrenebilirsiniz. onları okuyun. Ve önerdiğimiz ilgili kelimeleri öğrenmeyi unutmayın. Web sitemiz sürekli olarak yeni kelimeler ve yeni örneklerle güncellenmektedir, böylece bilmediğiniz diğer kelimelerin anlamlarını İtalyan içinde arayabilirsiniz.
sul ile ilgili kelimeler
İtalyan sözcükleri güncellendi
İtalyan hakkında bilginiz var mı
İtalyan (italiano) bir Roman dilidir ve çoğu İtalya'da yaşayan yaklaşık 70 milyon insan tarafından konuşulmaktadır. İtalyanca Latin alfabesini kullanır. J, K, W, X ve Y harfleri standart İtalyan alfabesinde yoktur, ancak yine de İtalyancadan ödünç alınan kelimelerde görünürler. İtalyanca, 67 milyon kişiyle (AB nüfusunun %15'i) Avrupa Birliği'nde en çok konuşulan ikinci dildir ve 13.4 milyon AB vatandaşı (%3) tarafından ikinci dil olarak konuşulmaktadır. İtalyanca, Vatikan'ın başlıca çalışma dilidir ve Roma Katolik hiyerarşisinde lingua franca olarak hizmet eder. İtalyanların yayılmasına yardımcı olan önemli bir olay, Napolyon'un 19. yüzyılın başlarında İtalya'yı fethi ve işgaliydi. Bu fetih, birkaç on yıl sonra İtalya'nın birleşmesini teşvik etti ve İtalyan dilinin dilini zorladı. İtalyanca, yalnızca sekreterler, aristokratlar ve İtalyan mahkemeleri arasında değil, aynı zamanda burjuvazi tarafından da kullanılan bir dil haline geldi.